Nasa

Nasa
NASA : National Aeronautics and Space Administration, lit. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi), Amerika Birleşik Devletleri'nin uzay programı çalışmalarından sorumlu olan kurum. 29 Temmuz 1958 tarihinde ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından kurulmuştur. Daire, 1 Ekim 1958 tarihinden itibaren askerî amaçlardan ziyade sivil alanda barışçıl bir şekilde faaliyet göstermeye başlamıştır.

GAZETE TARİHİ İLK GAZETELER

GAZETE TARİHİ İLK GAZETELER
İlk haber toplama ve dağıtma gazetesi, MÖ 59 yılında 2.000 kopya olarak Roma Senatosu'nca çıkarılıp imparatorluğun değişik köşelerine dağıtılan Acta Diurna'dır. Fethedilen toprakları, siyasi gelişmeleri, toplumsal olayları ve gladyatör dövüşlerinin sonuçlarını içeren Acta Duirna'yı; okuma bilen Roma vatandaşları yüksek sesle okuyarak okuma bilmeyenlere duyururdu. Çin'de Tang Hanedanı döneminde dağıtılmaya başlayan Kai Yuan Za Bao adlı saray genelgesi de mandarinlerin başarıları konusunda haberlere yer verdiği için bu yönüyle bir gazete sayılabilir. 15. yüzyılda matbaanın keşfi gazete ve dergilerin hızla gelişmesine yol açmıştır. 16. yüzyılda Avrupa'da savaşlara tanıklık etmiş kimselerin birinci elden aktardığı birkaç sayfalık savaş haberleri yayımlandıktan sonra, süreli yayımlanan ilk gazeteler ise 17. yüzyılın başlarında Almanya'nın bazı kentlerinde ve Belçika'nın Anvers şehrinde basılmıştır. Johann Carolus’un 1605 yılında yayınladığı aller Fürnemmen und gedenckwürdigen Historie adlı gazetesi kâğıt üzerine basılan ilk gazete kabul edilmektedir. İlk İngilizce gazete, 1622 yılında İngiltere'de yayımlanan Nathaniel Butter; ilk Türkçe gazete ise 1828'de Kahire'de yayınlanmaya başlayan Vekâyi-i Mısriyye'dir. Sanayi devrimi ile gelişmiş matbaa makinelerinin icat edilmesi gazetelerin tiraj ve maliyetlerini olumlu ölçüde etkileyerek gazete okuma alışkanlığının yaygınlaşmasına neden olmuştur. Londra'da yayımlanan The Times gazetesi; 1814 yılında yeni matbaa aletlerini edinince, dakikada 1.100 baskı yapabilecek kapasiteye ulaşmıştır. Osmanlı Devleti'nin ilk resmi gazetesi 1831 yılında yayınlanan Takvîm-i Vekâyi olsa da, 1828 yılında Osmanlı topraklarında Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın girişimleriyle çıkarılan Vekâyi-i Mısriyye gazetesi Türkçe- Arapça yayınlanan ilk gazete olarak bilinmektedir. Tercümân-ı Ahvâl, İstanbul'da 1860-1866 arasında yayımlanan ilk özel gazetedir

GALATA KULESİ

GALATA KULESİ
Galata semtinde bulunan Galata Kulesi, İstanbul Boğazı ve Haliç’i panaromik olarak izleyebileceğiniz şahane bir adres. 528 yılında inşa edilen bu tarihi kuleye çıkmak için saatlerce kuyruk beklemeniz gerekebilir ancak karşılaşacağınız manzara bu zamana değer. Ayrıca ‘Galata Kulesi’ne ilk kez kiminle çıkarsan onunla evlenirsin’ diye yaygın bir inanış da var.

Şiirler

Mağazin

BAYRAM GELMİŞ KİME NE?




Yarın bayram. 
Kurban Bayramı.
Müslüman ülkelerin insanlarının manevi duygularının karşılık bulduğu bir şekilde ibadet olan bayramlardan birisi Kurban Bayramı. 
Allah için yapılan bir şükür ibadeti olarak tanımlanır. Bunun için de maddi imkânı olan her vatandaşın kurban kesmesi gerekir. Buraya kadarı normal dini vecibelerden birisi. 
Ancak, gel gör ki daha yakın bir zamana kadar neredeyse işçisinden köylüsüne, memurundan yöneticisine toplumun her kesiminden mükemmel bayram hazırlıkları yapılır, zaman çok daralmadan herkes kurbanını alırdı.
Peki, yakın birkaç yıldır neler oluyor bu kurban kesim işinde biraz da onu inceleyelim dedim. Hatta bu yıl Kurban Bayramı nasıl kutlanacak, kurban kesilecek mi vs. bir piyasa yoklaması yapalım da güzel bir bayram yazısı yazayım istedim.
Malum, bayramların arefesinde çarşı-pazar dolar taşar. Pazar yerleri, hayvan satış alanları insandan geçilmez olurdu. Birkaç kurban kesim alanını ziyaret ettim. Tabiri caiz ise ne gelen var ne giden. Satışlar çok düşmüş. 
Neden, diye sorduğumuzda asgari bir kurban ya da bir hisse yirmi bin liradan başlıyor. Ücretlilerden yirmi bin lira geliri olan insanlar nasıl kurban alacak da kurban kesecek? Köylü, çiftçi ha keza aynı. Belki evinde hayvan yetiştiren aileler varsa ancak kurban kesebilecekler. 
Daha düne kadar iki üç bin liraya kadar olan hisseler yirmi bin olmuş ama maaşlar aynı kalmış. “Gel de kurban kes” diye feryat ediyor kurban kesmek isteyenler. Yani uygulanan ekonomik politikalar sayesinde vatandaşı el birliğiyle kurban kesmekten uzaklaştırdık. Bırakın kurban kesmeyi aldığı bayram ikramiyesiyle yani üç bin lirayla anca dört buçuk kilo et alabiliyor vatandaş. Dört kilo et de kurban sayılmıyor.
Yani 3000 TL kurban parası alan bir vatandaş 12 ay a böldüğünde ayda 250 TL’lik et alacak. 250 TL’lik et 300 gram eder. Güne böldüğünde bir aile günlük 9 gram et yiyebiliyor aldığı Kurban Bayramı ikramiyesiyle. Ne acı bir gerçek değil mi?
 
Sonrasında yine bayramların meşhur alışveriş adresi Mahmutpaşa’ya bir bakalım dedim. Ancak, karnımız acıktığı için önce yemek yememiz lazımdı. Sultanahmet’te bulunan ve bölgenin en ucuz yemek yeri olan Türk Ocağı lokalini tercih ettik. Gerçi orada da sadece gözleme gibi yiyecekler var. Karnımızı bir nebze doyurduktan sonra yöneldik aşağıya doğru. Sultanahmet’ten aşağıya kapalı çarşıdan girince paralı dostların bağrışmaları arasında avluya girdik. Dedim ki bu piyasayı bir görüntüleyeyim. 
 Malum, altın ve dövizin raconunun kesildiği, fiyatının oluştuğu bir yerdir Kapalıçarşı pazarı. Çekim sırasında bir vatandaş çekim yapmamı bile istemedi. Demek ki orada bir yasal olmayan durum var ve bunu saklamaya çalışıyorlar diye düşündüm. Tabi ki bu işi kontrol etmek maliyenin ve Sayın Mehmet Şimşek Bakanın görevi. Maliyeciler orayı bir kolaçan etse fena olmaz diye düşünüyorum.
 Neyse, ben daha ileriye doğru yürürken daha öncelerde o çarşı insanla tıka basa dolu olur ve yürümekte bile zorlanırdık. Ancak, bu kez çarşı gayet sakindi. Var olan insanların üçte ikisinin de yabancılardan oluştuğunu onların da doğru dürüst alışveriş yapmadıklarını gördüm.
Kapalıçarşı’yı çıkıp meşhur bayram pazarı Mahmutpaşa’ya inmeye başladığımızda da “nerede o eski cıvıltılı kalabalık” dedik. Ne yazık ki Kapalıçarşı ile aynı manzara. Neredeyse boş bir cadde ve olan insanların üçte ikisi yine yabancı. Kendimizi yabancı bir ülkede gibi hissetmeye başladık. Yerliler, bizim gibi boş bakınıp geçiyor. Yabancılar ise değerli paralarıyla bavullarını dolduruyorlardı.
 Eminönü’ne Mısır Çarşısı’na şöyle bir göz atalım dedik. Mısır Çarşısı’nın da diğer taraftan kalır yanı yoktu. Orada da aynı manzara hakimdi. Eminönü Meydana çıktık. Biraz kalabalık gibi görünen cadde özellikle yaşlılardan oluşuyor. Belli ki zavallı emekli kesimi kendisini dışarı atmış ve ücretsiz ulaşım kartı sayesinde oralara gidebilmişti. 
 Banklarda oturan yaşlılar ellerinde yarım ekmek arası ne olduğunu bilmediğim bir yemeği anca bulmuş olmalı ki yanında içeceğinin dahi olmadığını fark ettim. Sonra aynı vatandaş grubuyla vapurumuza binerek Kadıköy’e geçtik. Kadıköy’de de durum farklı değildi. Özellikle gençler caddeleri doldurmuş. Halka açık park ya da oturma alanlarını ise yaşlı ya da emekli vatandaşlar doldurmuştu.
 
Sonra herkes evinin yolunu tutmak üzere ya bedava ulaşım olan otobüslere ya da metroya yöneldik. Hele iyi ki ücretsiz ulaşımla vatandaşın imdadına koşan bir İBB’ de var. Yoksa sokakta iki yaşlı insan dahi görme şansı olmayacak.   
Ancak, vapur bile boştu. Dediğim gibi ağırlıklı ücretsiz seyahat eden vatandaşlar vardı.                                                                                                                                                  Günü piyasa yoklaması sonucu böyle özetlerken şunu düşündüm:                                                            
Köylü, çiftçi kurban kesemiyor.                                                                                                    İşçi, memur emekli kurban kesemiyor.                                                                                                                
Genç nesil kurban kesemiyor.                                                                                              Tatile kaçmaya çalışan insanlara harç zamları getiriliyor.                                                                                             
Bırakın kurban kesmeyi, tatlının kilosu bin lirayı geçmiş, insanlar tatlı dahi alamıyor.                                                     
Dar gelirli çocuğuna, torununa tatlı almayı, kurban kesmeyi bırak harçlık veremiyor.                                                                                                     
Peki, bayramı kim kutluyor?                                                                                              Emekli ve ücretli kesim de diyor ki; bayram gelmiş kime ne?                                                                     
Bizim vergilerimizle uçaklarda uçanlar, üç beş maaş alanlar, vekiller, devletten garantili iş yapanlar kutlasınlar bayramı.                                                                                                                                      
Bayramdan bize ne?                                                                                                       
Ben de diyorum ki, her şeye rağmen ülkemin güzel insanlarının bayramı kutlu olsun!
Yaşar GELER