Yusuf Ziya Kaya - Ne İstirsin
Nedendir bilmiyorum ama,o karda kışta,Ardahan'ın ayazında ve -30 derece
soğuğa rağmen,her sabah yarım saat önceden lisenin önünde toplanmaya
başlardık..Tabi,kapılar içeriden kilitli ve emektar müstahdem Halis Amca'da
(Yüzbaşı),camın önünde dikilmiş,dışarıda ki tipiyi seyrediyor olurdu..
"Halis emi,elimiz ayağımız gagaçlandı vallaha..Baban heyrine,kapıyı aç."
Ne mümkün ? Okul Müdürü Bedir Mert'in,kesin talimatı var ;
"Subay çocuklarını taşıyan,servis aracı gelmeden,kapılar açılmayacak !"
Servis şoförü olacak asker abiye de,yıldırım açıla belki..
Saat,sekize iki dakika kala,kapıya yanaşırdı..Viran olacak..
Soğuktan ve tipiden korunmak için,okul girişinde ki on metrekarelik
betonun üzerinde toplanıyor,artık donmak üzere olan ayaklarımızı,
bir nebze de olsa hissedebilmek için,topluca dans etmeye başlıyorduk.
Kimimiz İspanyol,kimi Kazaska,kimi de horon tepmekle meşgulken,
ben olduğum yerde sallanıyor,Ankara/Misket havası takılıyordum..
Bu arada nihayet askeri servis otobüsü görünür ve okulun kapıları
açılır açılmaz da,herkes sıcacık sınıflara hücum ederdi..
Kapılar açılmasına açılırdı ama,bizim dışarıda ufak bir işimiz daha olurdu !
Altışar kişi,karşılıklı sıralanır ve okulun girişinde etten koridor oluşturarak,
servisten inen subay çocuklarının,o koridordan geçmesini beklerdik..
Niye mi ?
Yarbayın kızı da,illa ki o koridordan geçecek ve o gün,hangimize bakacak ?
Kor Zeki,her seferinde öne atılırdı ;
- Ahaa..Gördüzzz..Bene baktı..
- Ola,ne zaman baktı ? Kor yalancı..
- Anam avradım..Hem baktı,hem gülümsedi..
- Toprak başşaan.Nasıl oluyor ki,aynı anda hem sana hem bana bakıyor ?
- Sana ne zaman baktı ? Ağzı egri..
- Şerefsizim...Aha,Yusuf'a sor..Ele değil kardaş ?
- He hee..Geçerken baktı..
Aslında,hiç bir gün,hiç birimize bakmadı ama,yine de her sabah
koridor oluşturmayı ihmal etmez,üstümüze başımıza çeki düzen
verip,eksiksiz olarak yerlerimizi alırdık.
Saçımı bir gün sağa,ertesi gün sola tarar,her gün değişik kravat
takardım.İçi demirli okul kasketimi Erzurum'dan getirtmiştim ki,
bugünün generallerinde bile,öyle şapka yok..
Ama hiç bir zaman farketmedi maalesef..Kör işte..
Artık iş inada binmiş,dersten filan iyice soğumuştum..
Sonunda,şiir yazmaya karar verdim tabi ki..Aşk şiiri..
Konsantrasyonum bozulmasın diye evden çıkmıyor,
sürekli yırtıp yeniden yazarak,iyi bişe olması için,ne
gerekirse yapıyordum..
Önce arkadaşlarıma okuyup,onların da beğenisini aldıktan sonra,
gıcır gıcır bir kibrit kutusunun içine özenle katladım ve ilk teneffüste
merdiven başında bekleyip,geçerken önlüğünün cebine attım...
Kız güzel kız,bir kere bak
Ne var yani,ölür müsün
Niye bennen konuşmersin
Nedür baba,ne istirsin
Niyetin ne,kul mu olem
Kerem gibi,kül mü olem
Ferhat olup,dağ mı delem
Kurban olem,ne istirsin
Beş kat yatak,hepisi yün
İki halı,dört de kilim
Yövmiyem,dörtyüzelli bin
Daha benden,ne istirsin
Nur mu endi,Ali misin
Hacı Bektaş Veli misin
Sen Sivas'a,Vali misin
Kız sen benden,ne istirsin
Dört furğun,tezek yığacam
Seni,altuna boğacam
İneği de,ben sağacam
Düş yakamdan,ne istirsin
Dur konuşak,az yavaşla
Canım iste,canla başla
Beni,Allah'a bağışla
Ögen ölem,ne istirsin
Sen bir 'He' de,gadanalım
Kabul olsun dualarım
Anamı da kuvalarım
Allah'tan kork,ne istirsin..
Bu,duygu yüklü şiire rağmen,
maalesef...
Yusuf Ziya Kaya
Anısına saygıyla 🌹
Kaynak: Erdal Çakıcıoğlu kitapçılığı