3-İNSANIN BİLGİYLE YÜZLEŞMESİ
*Okumak bizim için büyülü bir anahtardır. Bizim, içimizdeki derinliğine nüfuz edemeyeceğimiz yerlerin kapılarını açan, yol gösterici olduğu müddetçe yaşamımızdaki rolü kalıcıdır. Okumak insanın kendine giden aklının ucundan geçmeyen yolları bulmasıdır. Burada kastedilen okuma elbette yarışma programlarının o klişeleşmiş popüler lafı "boş zamanlarınızda ne yaparsınız?"budalalığına verilen yanıttaki türden bir okuma değildir. Yada son yıllarda kitaba biraz bulaşmış her yaştan insanı bir salgın gibi kuşatan ve evlerindeki kitaplığını elli altmış kitaba indiren ucuz ve çok satan "korsan kitap" okumaları değil. Burada bestseller kitaplar yani diğer adı çöp kitaplar, bir kez okunduktan sonra çöpe atılacak ve bilgisizliğin bilgisini veren kitaplardır bunlar. Tüketim toplumu bu alanda bir moda evinde kendine; insanlara sığlığını derinlik gibi gösteren, bir günde bitirilip iki günde unutacağı zamana yayılmış iletişim aygıtlarınca dayatılan değerler bütünü tıpkı bir dişi kanser gibi çoğalarak dünyayı kuşatmasına benzetebiliriz. Sorgulanmayan değerlerin çoğaldığını görüyoruz ve öyle bir yayılıyor ki, giyim, kuşam, edebiyat, müzik gibi birçok alanda bunun yanılsamalarını görüyoruz. Bunlar haz verici bir şekilde dayatılıyor, insanları incitmeden ve sonuçta buradan tek tipleşen ve aynileşen insan yığınları küresel bir projedir.
*Aslında kastedilen asıl okuma, okurun neredeyse hücrelerine kadar nüfuz edeceği İnsanın bütün benliğini kuşatan bir okuma olmalıdır. Yazılanların halka halka genişlediği, bilgi sahibi oldukça insan da boşluklar yaratan her kitap yeni bir coşku ve sorumlulukla başka kitaplara yönelmesini sağlayan zamanı bir panik halinde yaşatan okumadır. Öğrendikçe bileceği yerde şaşkınlığını büyüten ya da insanı bir gizemden kurtarırken binlerce yeni gizemin kapılarını aralayan, insanın kısacık ömrüne bütün bir insanlık tarihinin o dehşetli macerasını bütün zamanlar tarihindeki acılarını insan yapısına sığdıran akıl almaz bir çoğalma olmalıdır. Her türlü baskıyı, korkuyu, otoriteyi tek bir cümlede gülünç aptal ve zayıf kılacak bir güç ve gönül yüceliği yaratmalıdır. İnsan bir bilgi palyaçosu olabilmelidir. İnsan doğasında sevgiden daha güçlü bir enerji bulunmaktadır. Bu enerjinin adı kin, öfke, nefret enerjisidir. İnsan bu enerjisine sahip çıkmak zorundadır. Çünkü bu enerjiyi kendimizi ve dünyayı değiştirmekte kullanmalıyız. Yoksa en basit kişselliklerde olura olmaz durumlarda küçük hesaplarda kullanırsak felaketler doğmasına sebep oluruz. Söz gelimi nasıl ki birinin tavuğu birinin tarlasına girerse ve bunun üzerinde başlayan sürtüşmeler, vurmanın vurulmanın sonucunda facialar yaşanıyor çünkü bu durumlar İnsanın içine düştüğü cehaletidir. Öfke, kin ve nefret enerjinizi doğru yönlendirebilmek için birey ve toplumun kendisine vereceği nitelikli eğitimle sonuçta bu enerji doğru yerlerde doğru zamanlarda kanalize edilecektir.
*Dostoyevski, insanı ele alırken olağan insanlar ve olağan dışı insanlar diye iki ayrı açıdan bakmıştır. Olağan insanı şöyle anlatmaktadır:" Olağan insanlar yer içer neslin devamını sağlarlar. Ama asla, mutlu ve başarılı olamazlar. Çünkü bunlar korkaktır bu nedenle riske girmezler. Riske girmeyince acıylada karşılaşmazlar acıda çekmezler. Acı çekmeyenler mutluda olamazlar. Oysa olağan dışı insanlar büyük riskler yüklenirler ve büyük acılar çekme potansiyeline sahiptirler. Bu yüzden büyük mutluluklar büyük acılar yaşarlar; büyük başarılara ulaşırlar. Olağan insanların elinden gelse kıskançlıklarından ötürü bu olağan dışı insanları asarlar." Gerçek manada Sokrat bir olağan dışı insandı. Onun şu önemli vurgusu bizleri yüreklendirmektedir:" Ben insanlara haksızlık yapacağıma haksızlığa uğramayı tercih ederim."demiştir. Çünkü hayatında haksızlık yapanın haksızlığa karşı bir davası olamaz. Ancak haksızlığa uğrayanın haksızlığa karşı bir davası olur. İnsanı olağan dışı insan olmaya aday yapacak bilgilenerek kendi içinde aydınlanarak yaşayacaktır. Bilgi insanı köşeye sıkıştıran, insanın canını acıtan, insanı silkeleyen bilginin tadıda "acıysa" bu acılığa katlanmalıdır. İnsan bu "acı bilginin" efendisi olması için çalışmanın kölesi olması gerekir.
*Popüler kültürün galebe çaldığı bir zamandayız. Burada, nitelikli ve niteliksiz okur olmakla karşı karşıyayız. Günümüz insanının ne okuyup okumayacağını, kime benzeyip benzemeyeceğini, kimi sevip sevmeyeceğini, kimden nefret edip etmeyeceği, nasıl yaşayıp yaşamayacağını ekranın büyüsüne aldanarak kendini kurgulamaktadır. İçinde bilgi değeri olmayan insanı "edebiyatın geçmişiyle geleceği" arasında götürüp getirmeyen kitaplara yönelmeler niteliksiz okur kitlesini yaratmıştır. Nitelikli okur kendini bilendir. İnsanlığın geleceği hakkında kuram yapan, edebiyatın geçmişi ile geleceği arasında yolculuklar yapandır. Bu bağlamda Hilmi Yavuz'un önemli vurgusu nitelikli okur olmaya ışık tutmaktadır:" Dünya kurmaca ise bunu edebiyat kitaplarından öğrendim, dünya gerçeklik ise bilim kitaplarından, dünyanın us olduğunu felsefe okuyarak, imgelem olduğunu şiir okuyarak öğrendim. Dünyanın bellek olduğunu bana öğreten de tarihtir."diyor.
Devam edilecek.