1-İNSANIN BİLGİYLE YÜZLEŞMESİ
ÖĞRENCİ
İsteğim bilgili olmak. Yer yüzünde ne varsa öğrenmek. Göktekileri yeterince kavramak, bilimi doğayı anlamak.
MEPHISTOPHELES
Doğru yoldasınız öyleyse dağıtmayın eğlencelerle kendinizi.
GOETHE- FAUST
*İnsanlığın tüm zamanlar tarihinde "bilgi" denilen şeyin ortaya çıkmasıyla birlikte insanın rahatı da ortadan kalkmıştır. Eski bir söylenceye göre insanların rahatına düşman bir tanrı tarafından bilgi Mısır Tanrılarından çalınıp, Yunan Tanrılarına verilmiştir. Antik çağdan günümüze en yoğun tartışılan şey bilgi olmuştur. Çünkü bilgi üzerindeki bu tartışmaların amacı hep gelecekte "İyi bir yaşam kurmak" düşüncesi olmuştur. Genel anlamıyla bilgi öznel ile nesnel arasındaki ilişki sonuncu elde edilen zihinsel bir birikimdir. İnsanın bütün uğraşlarıyla bulunduğu nesnel dünyanın kendisi ile arasındaki düşünsel üretimdir. Bilginin genel tanımı yapıldığında belli başlı üç kriter vardır: özne-nesne-bilinç ilişkisi. Özne bilinçli varlık olarak insanın kendisidir. Nesne ise, bilinçli varlığın algıladığı yeni bilinen her şeydir. Yani nesneler dünyasında tarihsel materyaller dil, yazın belgeleri, matematik problemleri, hatta insanın kendisidir. Sosyal ve ekonomik fenomenlerin bütünüdür. İlişki ise bunlar arasında kurulan bağlantılardır. Fakat özne bilmeye çalıştığı nesnel dünya karşısında ilgisiz kalmamıştır. Özne-nesne arasındaki ilişki felsefenin, sanatın, edebiyatın, yani bu bilgi üretimlerinin ortaya çıkmasını bilginin ne olduğunu ne anlama geldiğini insanlık rahatını bir tarafa bırakarak bir disiplin olarak bu bilgileri kendi önüne koymuştur.
*İnsanlık tarihinde kitap okumanın ve bilginin önemi üzerine en güzel vurguyu yapanların başında Bacon gelmektedir. Bacon, bundan birkaç yüzyıl önce bilginin önemi üzerine söylediği değerli tespitler bugün için aynen geçerlidir: "Okumak olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise bilgiyi somutlaştırır. Tarih bilinci insanı bilge kılar, şiir iç zenginliği, felsefe ve mantık ise yaşamı ve konuşma ustalığını öğretir." Demek ki insanlığın düşünsel biçimi üç temel üzerinde yükselir: Düşünce, konuşma ve yazı buna tefekkür diyebiliriz. Bu üç temel şey arasında hem öznenin kendi iç birikimi, hem de özenin öneme aldığı şeylerle olan iletişimi açısından bütünleştirici ilişkisi vardır. Öznenin kendi iç dünyasına ancak kendi öznel şartlarıyla sınırlandırılmış zihinsel bir serüvene çıkmasıdır. Düşüncenin öznenin iç dünyasında oluşarak birikmesi bunun aktif bir konuşmaya dönüşmesi, öznenin özgür bir şekilde muhataplara ulaştıracağı bilgiyi dil mekanizmasıyla araçlarını kullanarak aktarır. Bu aktarımda fantazilerin kelimelere aktarılması düşünce kalıpları içerisinde elde edilen bilginin bir düşünce gücüne dönüşerek muhatap aldığımız nesneler dünyasına aktarılır.
*Burada anlatıcının farkı aktif olmasıdır. Edilgen ise dinleyicidir. Edilgen aynı zamanda pasif bir dinleyici değildir. Onun özelliği aktif bir konuşturan olmasıdır. Çicero nasıl ki deniz dalgalarını muhatap almıştır. Bu durum Çicero'da konuşma ve hitap etme becerilerini geliştirmiştir. Sözgelimi burada özne bir ormanı, kayalıkları ve ya bir çiçeği, bir ırmağı muhatap alabilir. Bilgimizi hitaba dönüştürmek için bir muhataba bir ötekine ihtiyacımız vardır. Yoksa bilgimiz kendi başına kaldıkça hiçbir anlama dönüşmeyecektir. Bu nesneler dünyasında farklı bilinçlerin, kültürlerin karşısında bilgimizi paylaşarak aktaracağımız ötekini bir konukseverlik içerisinde kabullenmeliyiz. Bu aynı zamanda otoriter zihniyete, ön yargıya, tek boyutluluğa, zorbalıklara konukseverlik duruşumuz bir tavır almaya dönüşecektir. Decart'ın popülerleşmiş bir sözü:"Düşünüyorum öyleyse varım." Bu sözü şöyle dönüştürebiliriz, okuyorum öyleyse varım. Okumanın karşısında insanın bir varlık olarak kendisini duyumsaması yadsınamaz bir gerçekliktir. Tabii ki burada nasıl bir okumadan söz edebiliriz: popülist okuma değil. Bilginin bilgisini veren tutarlı, üretken okuma, varoluşumuza sebep olacaktır. Okumak yaratmaktır birazda yaşamak ve ölmektir. Özellikle nedensiz değildir söz konusu ölmek. Bedel ödemeden ölmez insan. Bir varlığın yerine başka bir varlığı koymak yok etmektir. Onun için kuşkusuz bir ölmek sanatı vardır. Bu sanat sahiplenici ile sahiplenen arasındaki ikilemi yıkarak bizi bir yaşayan gerçeklik haline dönüştürür. İşte insan ödüyeceği bedel karşısında baş kaldıran okur olabilir. Okur İnsan bir başkasını gerçekleştirmek için egosantrik (Ben merkezci) yanından uzaklaşması gerekir. Hiçbir şeyden kötü yönden etkilenmeyecek gibi görünen, tasadan, endişeden uzak bir dinginlikle yavaş yavaş bir varoluşu belirginleştirir. Bu varoluşun kendi mantığı kendi üstünde yoğunlaşmasıdır.
*Okumak bireyin yaşamında içine düştüğü bunalımlardan analizler yapması yaşamın getirdiği tıkanmaların önünü açmasını yaratıcılığını iyileştiriciliğini tıpkı doğru vitaminle, proteyinle, mineralle beslenmek nasıl ki insanı sağlıklı kılıyorsa, doğru ve sağlıklı okumanın insan beynine kazandırdığı sağlıklı bilgide aynen vitamin, proteyin, minarel gibidir. Burada Ovideosun incelikli bir sözünde, kitapların insanın sağlığı için önemli bir iksir olduğunu ne güzel ifade etmiştir:" Kitaplar aklın ilacıdır." Kapitalist uygarlığın yarattığı hastalıklardan, yıkımlardan, yozlaşmalardan, çürümelerden insan kendisini arındırmak için değişiklikler yaparak bu değişikliklerden birincisi yaşam tarzını ve diğeri ise düşünme kalıplarını değiştirmektir. Bu bağlamda insanın karşılaştığı zorluklara çözümleyici cevaplar bulmak için kendisine olan ilgiyi artırır. Bu durumda insanın alt beni olan paradigması harekete geçer. Paradigmalar insanın kendisindeki beğenmişlik, açgözlülük, budalalık, hırs ve ihtiras gibi bozukluklar pisikanalitik bozukluklar değildir. Bunlar ancak kendi çıkarını gözetmeye ant içmiş bir uygarlığın egemen yanılsımalarıdır. Paradigmamız, bir başka deyişle olaylar, durumlar ve kişiler arasında tavır alışın fotoğrafını belirleyen kişilik anatomimizdir. Burada paradigmamızı doğru kanalize etmek için, doğru okumalar yaparak sağlıklı bilgi vitamini ile besleyerek yönümüzü doğru belirleyecek pusulamız olacaktır.
Devam edilecek.
Adnan SUR